Archive for Haziran 2009

bir manifesto denemesi : eylem/._eylemek

24 Haziran 2009 Çarşamba § 1

Yaklaşık 4 ay önce bir manifesto denemesi : üretmek'i yazdıktan sonra, bir kaç kere daha duydum üretmek aslolandır cümlesini.

Bu manifesto denemeleri, bir zırvalamadan öteye geçebilir mi? Pek sanmıyorum, manifestonun günümüzde tekrar doğurabileceğini zaman zaman düşünsem de, yağ tabakası üzerinde gezinen bir su damlasından farkı yok.. Artık manifestoların sızacağı aralıklar gitgide tıkanıyor.

Aslında benim yazdıklarım bir bildiriden çok, manifestonun sözlükteki birinci anlamı ile daha ilişkili gibi,

“1.Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen liste.”

Bugün o boşaltma işlemlerinin olacağı gün, “eylem” ve “eylemek” üzerine vereceğim bir liste söz konusu.

eylem
isim
1 .Eyleme işi, fiil, hareket, aksiyon:
"Günler, düzenlenen eylemlerin baş döndürücü heyecanıyla hızla akıp geçiyordu."- A. Ümit.
2. Bir durumu değiştirme veya daha ileriye götürme yönünde etkide bulunma çabası:
"Eyleme beraber girersiniz, siz sonuca ulaşmayı düşünürsünüz, onlar ulaşmadan paylaşmayı."- A. İlhan.
3 .dil bilgisi Fiil.


  1. Eylem aslolandır.
  2. Eyleme geçmek, ileriye götürür.
  3. Eylem sorgulatır, sordurur, sorar.
  4. Eylem sürecin sonudur, süreç ile devinir, eylem ile son bulur.
  5. Eylem hiçliğin son bulduğudur, gözle görülür, elle tutulan olandır.
  6. Eylem, üretimi gösterendir.
  7. Eylem ağızdan çıkandır.
  8. Eylem farkındalık yaratandır.
  9. Eylem dikkat çekendir.
  10. Eylem varolmayı hissettirendir.
  11. Eylem anlamlı veya anlamsız olabilir.
  12. Eylem kendini durduran, kendini yok edebilendir.

bu beni hasta ediyor

22 Haziran 2009 Pazartesi § 0


http://yeltakom.tumblr.com 'dan diğer parçalara göz atılabilir.

*performatif proje

devamı gelecek cinsinden

bu bir mimari projedir

§ 0

*YTÜ Yıldız Kampüsü Bahçe
sticker projesi,

3 parça

* bu bir mimari projedir.

* bu bir mimari proje değildir.

* bu teslim saatinden sonra gelen projedir.

blogyuvasi röportaj

10 Haziran 2009 Çarşamba § 0

bir iki ay geçti sanırım üzerinden,

blogyuvasi.net'te burası hakkında çıkan bir kaç cümle,


Biraz acele cevaplar vermişim

"
-Blogunun içeriğinden bize bahseder misin?
Nosyopsis, günlük sanrılardan oluşmakta. Mimarlık, kent, politika, güncel sanat gibi konular üzerine kendimce yazdığım yazıları içeriyor.
Kimi zaman ders yazıları kimi zaman güncel bir olay üzerine yazılar oluyor, içeriğin ne hakkında olacağı çoğunlukla tam olarak kesin olmuyor.

-Özellikle son yıllarda çığ gibi büyüyen blog yayıncılığı hakkında ne düşünüyorsun?
Blog yayıncılığı medya ezberimizi bozdu, artık bir çok farklılıkla karşılaşıp, farklı düşünceleri okuyup, yeni olaylardan kendi çabamızla haberdar olur olduk.
Mesala Çince anlamasak bile, Çin’den bir imaj blogu sayesinde onları tanıyabiliyoruz, gelişmelerden bazen olay yerindeki insanların direk ağzından dinliyoruz. Bireysel medya alanlarımızı oluşturup seçtiğimizi okuyoruz bir yandan.

-Blog açarken ki kriterlerin neler ?
Bugüne kadar birçok blog maceram oldu (:. Sanırım blog açarken önemli olan yayıncılık disiplinine biraz sahip olmak, o düzeni, devamlılığı sağlamak. Birçok ölü blog var, yeni postlarını bekleyen.

-Sıkı takipçisi olduğun bloglar hangileri?
Dino Halka İstediğini Geri Veriyor, Resmi Görüş."

bir porsiyon fetih lütfen

7 Haziran 2009 Pazar § 1

 



 

İstanbul'un fethinin 556'ncı yıldönümünden Belgradkapı'da düzenlenen kutlamalarda, İstanbul temsili olarak fethedildi. 

Fetihte görev alan yeniçeriler hücum marşıyla birlikte top atışlarının ardından "Allah Allah" diyerek surlara tırmandılar. Yeniçeriler temsili olarak İstanbul'u fethetti. Temsili olarak İstanbul fethedikten sonra tören alanındaki okulların ve askerlerin kortej eşliğinde geçişi yapıldı.

İstanbul'un fethinin 556'ncı yıldönümü kutlamaları kapsamında, Fatih Sultan Mehmet'in türbesinde de düzenlenen törende Kuran-ı Kerim okundu ve dua edildi. 

Törene, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, 23'üncü Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Bülent Dağsalı ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir katıldı. 

Törenin ardından Saraçhane'deki Fatih Parkı'nda bulunan Fatih Anıtı'na, İstanbul Valiliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Garnizon Komutanlığı ile diğer kurum ve kuruluşların çelenkleri konuldu.”

 

Bir televizyonun internet sayfasından alıntı

 

Bu sahneyi kurdurtan müsamere alışkanlığı mı?Yoksa “fetih[1]”in dayanılmaz cazibesi mi?

 

Türkiye tarihinin anlatıldığı okul kitapları hep yaptığımız fetihlerden, başımıza gelen işgallerden söz eder. Her fethedilen yerde bizim dışımızda bir işgal hikayesi yazıldığından kimse bahsetmez. Bir savaş tarihi öğreniriz sürekli, biz sürekli fethederiz.

 

fetih-thi
isim Arapça fet§

Bir şehir veya ülkeyi savaşarak alma.
 

Oysaki fetih'in düşündürttüğü sadece bir zafer değil, etimolojik kökenini arapçadan gelmekte. Fatah'a açmak, bir ülkeyi islam egemenliğine açmak. Savaşların dinler üzerinden yapıldığı bir zamandan söz edince bu doğru bir yaklaşım olsa da, bulunduğumuz konumdan duruma halen fetih diye bakmak doğru olmayabilir.

 

 

 

 fetih/feth-

 

 

 

GülK, İrşad, Aş, YusZ xiv

 

~ArfatH[#ftHmsd.]1. açma, 2. bir ülkeyi İslam egemenliğine açma<ArfataHaaçtı
———————
EŞKÖKENLİLER:
Ar#ftH :fatih, fatiha, fetih, fütuhat, miftah, siftah

 

Bu ilişki tüm sorunsalın temelini oluşturabilirken aynı anda tamamen kaygan bir zeminde kendine yer bulabilir. Mesala İzmir'in kurtuluşu kutlanır, “gavur İzmir” tamamen arındırılmıştır(!). Oysaki İstanbul halen hazmedilmeyi bekleyen bir kenttir. Halen gavurdur, halen elde tutulamaktadır.

 

 

Böyle bir ortamda bir sahne kurulur. Tüm aktörler bu modellenmiş sahne içerisinde hiçbir yadırgama olmadan tarihsel konumlarını almışlardır. “Fetihte görev alan yeniçeriler hücum marşıyla birlikte top atışlarının ardından "Allah Allah" diyerek surlara tırmandılar. Yeniçeriler temsili olarak İstanbul'u fethetti.”

Sadece yeniçeri kostümü içerisinde olan değil, orda hazır olanların hepsi bir Ulubatlı Hasan rolünü kendilerine biçip izlemektedirler.

 

Bu piyes tek başına zararsız gözükse de, sokaklardaki onca afiş, duyuru, İstanbul'da yaşayanları tekrardan o surlara koşturuyor belki de, insanın kafasında şu soru oluşmuyor mu? Niye halen fethediyoruz ki burayı?

 

Burada fetih ile kurduğumuz ilişki kopuyor, tam tarihinden emin olamadığımız kurgulanmış bir günü yaşıyoruz. Kentin yöneticileri Fatih'in askerleri gibi bunu izliyor.

 

Sonra kentin orta yerlerinden birine yeni bir park yapılıyor, ortasına eliyle ileriyi gösteren bir Fatih heykeli konuyor. Demin bahsedilen piyesin dekorları kentin içine yerleştiriliyor, her an yerinden uçabilecek gibi olan heykelin gösterdiği noktanın bir fast-food pizzacı olması işin eğlencesine eğlence katıyor. Bu öyle oyun ki yarın birilerinin “O hep burda yapılan gibi pizzayı severdi, başkasını yemezdi” diyerek, pizzacıyı dolduracağını düşünmek pek hayal değil[2]. Zaten bugün yaşananların da pek farkı yok.

 

Belki kentin çok yaşlı olmasından kaynaklanıyor, sadece bu taraftan değil diğer taraftan nasıl göründüğü de önemli. Burdaki olay sanki bir Osmanlı böbürlenmesi değil, bir kenti sahiplenme böbürlenmesi, bakın bu benim der gibi.

 

Denizin karşı kıyısında da bu işler farklı değil, kendini Bizansla ilişkilendiren Yunanistan'da fetih günü televizyonlarda dertleniliyor, bu konudan bahsediliyor. Yunan halkının bir kısmı o günün keder ve acı getirdiğini düşünüyor.

 

İstanbul likit bir molekül gibi, tüm önyargıların, inşaa ettiğimiz herşeyin içerisine sızıyor, dibine iniyor, buharlaşıyor yukarı çıkıyor, içinde dolaşıp homojenliğini bozuyor. Bu yolda çarpıştığı herşeyle hiçbir zaman tamamen kopamıyor, ilişkisini bir şekilde sürdürüyor.

 

Aslında 1453'ten beri değil daha da öncesinden hazmedilemiyor İstanbul, üzerine üstlük 6-7 Eylül ve benzeri olaylarla traşlayınca[3] yutulması zor bir lokmaya dönüyor. Bu lokmayı yutamamanın bedelide 500 sene öncesini hatırlatıp, meşrulaştırma müsamerelerine sahne olmaktan geçiyor.

 

 

 

Bir bakıma bu sebepten modern Türkiye projesi Ankara'da sıfırdan kuruluyor. İstanbul çözülmenin başladığı yer oluyor, ezber bozuyor. Kimsenin sahiplenemediği bir kimliğe sahip oluyor, üstelik daralmıyor gittikçe, genişliyor, çeşitleniyor.

 

Buna rağmen halen kimilerine göre bu fetih bir çağı kapatıp bir çağı başlatıyor, oysa bu bir salyangozun bile umrunda olmuyor.

 

-Peki, neden bir salyangoz?

-Neden olmasın? Ne fark eder?”

Adams Douglas, Otostopçunun Galaksi Rehberi : Hayat, Evren ve Her Şey

 

 

 

 


[1]              Fetih'in dini içeriğine dikkat çekmek için üzeri çizilmiştir.

[2]              Senyücel Sibel, “metin üzerine yazışmalardan”

[3]              Yıldız Batuhan, “konu üzerine konuşmalardan”



ps. Zeynep Çınar, Sibel Senyücel, Ufuk Pehlivan ve Batuhan Yıldız'a teşekkürler.