Archive for Ekim 2009

mutlu yıllar, iki kilo sanat versem alır mısınız?

5 Ekim 2009 Pazartesi § 0

(sessizlik)

Bugünlerde kafamın karışıklığı hakkında, her fırsat bulduğumda konuşuyorum. Yeni bir şehre alışma durumu, burdaki dinamikleri tanımaya çalışma, daha fazla haberdar olma isteği gitgide yoruyor. Yordukça da olasılıkları arttırıyor.

Aslında farklı ortamların, farklı çarkları döndürdüğünü daha önce de farketmiştim tabi. Küreselleşmenin içerisindeki kılcal damarların çoğu zaman farkında olmuyoruz. Mesala bienaller, biliyorum ki çoğu insan “Efendim bienalden de hiçbirşey anlamıyoruz, böyle sanat mı olur tüü!” diyor.

Aslında bir bakıma haklı sayılabilirler, bir şehirde güncel sanat pratiği yayılmıyor ve merkezi olmaya başlayıp, iki senede bir kendini gösterebilecek mecra buluyorsa izleyici geleneksel alışkanlıklarını devam ettirip, güncel olana uzak kalıyor.

Tabiki şunu yadsımıyorum, İstanbul'da gitgide yükselen bir hareketlenme söz konusu. Ancak bu hareketlenme bir grup insanın arasında kalıyor gibi, ya da Urban'da oturup üzerine muhabbet etmenin üzerine geçemiyor sanki. Burda şunu düşünüyor insan, güncel sanat-sanatçı-para-koleksiyoner ilişkis nasıl işliyor?

Koleksiyonerler, “sanat yapıtı” alıcıları, bir enstalasyona, ya da bir sakıza, milyonlar dökseler, hareketlenecek mi piyasa? Hoş döker dökmez önemli olan da bu değil aslında.

Şunun farkındayım ki, sosyalist bir sosyalist anlayışı yükselişte, sokak sanatçıları, kamusal işler, halkla ilişki kurmak isteyen, onların belleklerinden parçalarla ilerleyen, kendi meşruiyetini ispatlamak için toplumsal ilişkiler ağı çizen bir sanat anlayışı.

Oysa bu şekilde idealize edilmeye çalışılan bir sanat ne kadar özgür kalabilir?

Sanatçı kendini halka adamayıp, ben bunu koydum oldu dediği zaman ne kadar ayakta kalabilir? Nerde kaldı bizim post-modern hoşgörü anlayışımız? Yoksa sadece şu sıralar trend insanlara yakın olmak olduğu için mi tüm bu oyun?

Şunun farkına varmalıyız belki, daha önce bir kaç kere dile getirdiğim gibi.

Supermen olmaktan vazgeçmek lazım, bunun için öncelikle içimizdeki sanatçı, mimar, toplum bilimci, ressam, müzisyen vs. egolarını öldürmek gerekiyor ki, kendi benliğimizle karşılaşalım.
Bu arada tabiki Supermen olabiliriz, ama önce bir ne olduğumuzu unutmak lazım.

Bir eylemcinin yazdığı “Merry Crisis, Happy New Fear” sloganını, süsleyip püsleyip bir “sanat yapıtım”da kullansaydım, baya popüler olabilirdim sanırım.




Ps. Sezonun giriş yazısı biraz hızlı oldu sanırım. Biraz da karışık, vakit ilen toparlanacaktır.

mimarlık eğitimde nefes noktaları : “kayıtdışı deneyimi”

§ 0

"Mimarist Dergisi
Sayı 33 Güz 2009
Syf. 83-84-85"


http://www.kayitdisi.org

Mimarlık Eğitimde Nefes Noktaları : “Kayıtdışı deneyimi”
YELTA KÖM

"Bulaşıcı olsun ya da olmasın, salgının bir tür tarihsel bireyselliği vardır. Ona karşı daha karmaşık bir gözlem yöntemi kullanmak zorunluluğu buradan gelir. Toplu bir olay olarak, çoklu bir bakış gerektirir; tek bir süreç, tekilliği, rastlantısallığı ve beklenmedikliği ile tanımlamak gerekir. Olayı ayrıntısıyla, ama çoklu algılamanın içerdiği tutarlılıkla da vermek zorunluluğu vardır: Kısmi olduğu sürece, bilgi belirsiz ve dayanaksız olacaktır, ana ve asıl olana ulaşmayacaktır gerçek oylumunu ancak görüngelerin kesişmesinde, bakışların kesiştiği yerde, bu ortaklaşa olayların bireysel ve tek çekirdeğini nihayet kıstıran, yinelenen ve doğrulanmış bir bilgide bulacaktır."

s.42 Kliniğin Doğuşu, Michel Foucault

Ayakları yere sağlam basan bir adamı, düşürmek zordur. Ancak bu adama onun yere aslında sandığı kadar sağlam basmadığını göstermeye kalkışmakla daha büyük bir zorluk içine girilir. Bu kriz anında devingen düzlemler üzerine inşa edilmiş bir sistemin üzerinde yeni hareket alanları araştırmak, yeni olanaklar sağlamak, yeni sularda yıkanmak anlık nefes noktaları oluşturur. Fakat bir çeşit solunum yetmezliği ile karşılaşmadıkça süregelen nefes alış verişlerimizi sorgulamaksızın sürdürür ve herşeyin izlendiğini, kayıt altına alındığını, bu düzenin bir gelecek oluşturmaktan çok, sabit ve değişmez tarihler üzerine kurulmuş olduğunun ayırdına varamayız.

Kayıtdışı böyle bir ortamda, bu bulanık sularda, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencileri ve öğretim görevlilerinden oluşan bir ekibin, bir orta bahçe toplantısında yeni solungaçlarını ararken ortaya çıkan bir oluşum. İçinde bulunduğumuz eğitim sistemine altenatifler üretmek adına başladı. Eğitim sisteminine karşı bir duruştan çok onun olanaklarını zorlayarak kendi içerisindeki potansiyelleri var olanın dışında kullanınca neler çıkabileceğini araştırmak üzere yola koyuldu.

2007 senesinde başlayan hareket, kayıtdışı01 tasarım haftası ile ilk etkinliğini gerçekleştirdi. İlk sene deneyiminde 12 farklı atölye yer aldı. Tema seçilirken güncel, tartışılan, sınırları tam konulmamış, disiplinler arası tartışmaya ve yeni açılımlara imkan veren nitelikte bir temanın belirlenmesi ve temaya ilişkin bir alt metnin kaleme alınmasına çalışıldı ve buradan hareketle , tema “yer(siz)leşme” olarak belirlendi ve kayıtdışı01 tartışmaları ve gece etkinlikleriyle de görünür olmaya başladı.

Kayıtdışı bir mimarlık okulunun -gelenekten gelen bir alışkanlıkla- iç içeliğini kırılmaz bir inançla reddettiği ve oldukça mesafeli durduğu disiplinlerle ilişkisini kurabilmenin yollarını aradı Sadece tasarım alanlarıyla değil, psikoloji, sosyoloji gibi sosyal bilimler alanlarında da atölyeler yer aldı.
“inter disipliner”liğin ağzımıza pelesenk olduğu bugünler de, yapılanlar amacından hayli uzaklaşarak neredeyse disiplinler arası mesafeyi arttırıyor, ötekileştiriyor. Hep bir öteki disiplinin varlığından bahsederken, kendimizi başka bir düzleme koyup oradan değerlendiriyoruz. Ortada dönüp duran etiket bulutunun farkında olmadan, kendi seçtiklerimizi yüceltiyoruz. Herşeyi ikiliklerle betimleyip, asıl yaratıcı olanın o med-cezir anlarında olduğunun farkına varamıyoruz.

Kayıtdışı . bundan hareketle ikinci senesinde tema olarak “liminal” (arada, eşikte kalma durumu) kavramını seçti. Liminal kayıtdışının matematiğini daha iyi anlatmaktaydı. Liminal alanlardaki potansiyelleri araştırmak, disiplinlerin arasındaki liminal bölgeleri keşfetmek kışkırtıcı olması açısından önemliydi

Kayıtdışı02'de artık alışıldık durumlar yıkılmaya, duvardaki çatlaklardan iyice içeri sızılmaya başlanmıştı. Tasarım haftası katılımcıları sadece mimarlık veya tasarım öğrencileri değil, kimyadan işletmeye değin bir çok farklı disiplinden katılımcı ile gerçekleşti .Bu durumun oluşmasında artık atölyelerin de farklı disiplinlerden olmaya başlaması da büyük etkendi. Organizasyon ekibi de artık sadece mimarlık öğrencilerinden değil başka disiplinlerden öğrencileri de arasına katıyordu.

Aynı temayı bir dans atölyesinin ele alışıyla, bir grafiti, bir moda veya bir mimarlık atölyesinin ele alışı çok farklı oluyordu, hem de içlerinde sadece modacılar, sadece dansçılar veya mimarlar olmayınca, pek alışık olmadığımız ürünler ortaya çıkmaktaydı.

Bir yandan da kimse kendini bir “üretim alanı”nın tek sahibi olarak görmemeye alışıp, var olduğu alanın farklı noktaları nasıl etkilediğinin farkına varıyordu.

Kayıtdışı'nın alamet-i farikası ise bu farklı noktalar arasında kurulan ağdan ibaretti. Bütün bu ilişkiler örgüsü , organizasyonun oluşmasında, işlemesinde ve belgelenmesinde en büyük rolü oynamakta. Bu kurulan ağ sayesinde organizasyonun kendi içinde verimli bir şekilde işleyişine tanık oluyoruz.

Ekibin organizasyonlarda atölyeler kadar önem verdiği başka bir konu da “tartışmalar”. Organizasyonun her günü bir moderatörün eşliğinde çeşitli tartışmacılar tema hakkında bir sunum yapıyorlar ve daha sonra bu sununun üzerine tüm salon tartışmaya başlıyor. Klasik panel, konferans anlayışının dışında, tabureler üzerinde sabah kahveleriyle beraber yapılan bu tartışmalar, üzerimizdeki konuşma gerginliği alıyor. Özellikle “konuşulmayan”, “tartışılmayan” koridorların bir anda fikirlerin sadece kafalarda kalmadan karşılıklı tartışılabildiği, özgürce ifade edilebildiği mekanlara dönüşüyor.

Koridorlardaki bu dönüşüm, elbette sadece katılımcılar veya öğrenciler tarafından farkedilmiyor. Mimarlık bölümü ve fakülte dekanlığı da bu dönüşüme ellerinden geldiğince destek oluyor, bu farklı açılımlara göz kırpıyor.

Bir yandan kayıtdışı, ismine karşılık , tüm etkinliği kayıt altında tutmakta ve arşivlemekte çok hassas davranıyor. Tüm atölyelerde organizasyon ekibinden birer kişi bulunuyor, günlük rapor tutuluyor. Kameramanlar ve fotoğrafçılar düzenli olarak etkinliği belgeliyor.. Etkinlik haftası boyunca her gün etkinlik gazetesi “kayıt(içi)” yayımlanıyor. Bu gazete, organizasyon ekibinin yürütücülüğündeki basın-medya atölyesinin katılımcıları tarafından hazırlanıyor.

Kayıdışı bir alternatif eğitim denemesi olmaktan, ya da “doğru eğitim yöntemi budur” iddiasından çok, her seferinde değişen bir salgın şeklinde yayılmaya niyetli. Farkettirmeden bulaşan, usulca içerdeki hücrelere işleyen, yokoluşunu bekler gibi gösterip, bir virüs gibi oradan oraya salınmak istemekte.

Her sene gittikçe yayılıp, doğru yöne doğru olduğunu sandığımız solunum sistemimizin yollarını karıştırıp, bambaşka kılcallardan dışarı çıkmak için uğraşacak, diğer vücutlara karışacaktır.


Eylemlerimiz devam edecektir.

"resurrection spaces in architectural education : kayıtdışı experience"

In this article the author discusses how to build a relationship between the formal architectural education and the informal situations about "instances of kayıtdışı". Kayıtdışı (off the record) is an informal collective which is created by the students and associate professors of Yildiz Technical University. A collective that tries to find different ways of seeping into the formal education by using its potentials and searches for the possible outputs when those potentials are used variously. In this context kayıtdışı organizes some events. The main event is the designweek which includes workshops, lectures, night events and parties that all related to a chosen theme. The first designweek organised in 2008 with the theme of “non-place”; and "liminal" as the second one. More than 400 participants, tutors and lecturers from different disciplines (sociology, architecture, urban planning, cinema, photography, computational art...) highlight the interdisciplinary side of kayıtdışı which makes it more significant. Kayıtdışı intends to break unicentral design penetration by transforming it into an epidemic which spreads underneath of our building habits. Our activities will be continued.



başlıyoruz

§ 0

Uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya başlamak biraz tedirgin edici olsada bir yerden başlamak gerek diye düşündüm. Farklı bir kentte olmanın deneyimi bu dönemki yazılara elbet yansıyacaktır, ama öncelikle sırada olanlarla başlamak lazım.