Özgün(!?!) türk mimarisi

15 Nisan 2009 Çarşamba § 1



Koca Sinan Süleymaniyeyi ve Edirnedeki Sultan Selim camisini ortaya koymakla bütün dünyaya Türk stilini ve Türk yapıcılık başarısını göstermiştir.

O çağa kadar Ayasofya gibi büyük bir binanın eşinin yapılamayacağına Türkler bile inanmamaktaydılar. Yeryüzünde Ayasofyadan çok daha büyük yapılar vardı...”

İlkokula Temel Bilgiler “Mimar Sinan”, Mayıs 1951, Sayı 119


Özgün olan birşeyden bahsetmenin zorluğu kaçınılmaz bir gerçek gibi karşımızda durmakta. Özgün olanın neden özgün olduğu, onu nelerin özgünleştirdiği gibi sorularla karşılaşmaktayız.


Özgün kelimesi ingilizcede “authentic” kelimesi ile karşılık bulmakta. “authentic” kelimesinin etimolojik geçmişine baktığımızda authoritative kelimesi ile karşılaşırız, yani otoriter, buyurucu, amirane. Bunun önemli bir kök olduğunu düşünüyorum. Çünkü eski yunan dilindeki authentikosa dayanan bu kelimenin anlamı, hakiki olan, orjinal kelimelerine dayanıyor. Burdan şöyle bir çıkarım yapmamız mümkün olabilir mi? Otorite ve hakikat ilişkisini böyle kurabilir miyiz?


Devlet-gerçeklik-millet arasındaki gerilim burda ortaya çıkmaya başlıyor. Batının etkisiyle kendi meşruluğunu ilan etme sevdası, o büyük ağaçta tek bir daldan daha öteye gitme isteği bu gerilimde ortaya çıkıyor. Zaten ortadaki ağaçta da pek bir dal yok ama, başka bir ileri gitme olamayacağı saplantısı bugün içi kurumuş ağacı beslemeye çalışıyor. Bir yandan ise ulus devlet inşaası ile biriken kimlik saplantısı tam olarak bu özgünlük meselesi ile karşılık buluyor. Batının yıllardır sandıklarında biriktirip artık sokağa atmaya hazır olduğu eşyalarını, bir telaşla biriktirmeye çalışıyoruz, hem de onların atabileceğini aklımızdan bile geçirmiyoruz.


Erken cumhuriyet dönemi ve sonrasında tutunulan durumun bunda etkisi söz konusu. Ulusal bir söylem oluşturma sevdası, şarkiyatçı batıya aynı yöntemde verilmeye çalışılan bir cevap niteliğinde olmakta. Farklı perspektifler oluşturamama, kültürün özgün olamayacağını bunun bir bütün olarak düşünülmesi gerekliliğini ortaya koyamama özgün türk mimarisi inancımızı desteklemekte.




Peki gelenekte olan bazı değerleri batı modernizmi kanalıyla keşfediyorsak böyle fikirlerden hareketle böyle birşey yaratmak için bunun kaynaklarını geleneğimizde aramak zorunda mıyız?1 Gelenek bu toplumun daima galeyana geldiği bir olgu.


Bu geleneği kuvvetlendirmek için gösterdiğimiz refkleslerden biri Mimar Sinan örneğinde görülmekte, hem de en küçük bireyden başlayarak 1951 yılında bir ilkokula destek dergisinde tekrar edilmekte “...bütün dünyaya Türk stilini ve Türk yapıcılık başarısını...”


Aslında genel geçer bir uslübün olmadığını kabul ederek işe başlamak lazım, en azından bu perspektiften konuya bakmak ve gelenekselleşmeye yüz tutacak arayıştan çok, üslup saplantısı olmayıp her söylemin bir üslup olduğunu idrak etmiş bir dünya tahayyül edip – ki böyle değil mi zaten?- olaya öyle bakmamız mümkün.


Özgün bir türk mimarisinden bahsetmek isteyen kesim, türklerin orta asyadan geldiğini, aslında “öz”lerinde yerleşmenin bir yeri olmadığını, yapı üzerine pek sözleri olmadığını daha iyi bilirler herhalde. İşin şakası bir yana, bu zihniyet iyice geçmişe dönüp orada daima tutanacak birşeyler aramayı doğurur ama karşı koyulması gereken yöntem yeni dallar inşa etmek değil, varolanların hepsini birden görüp bu durumun çözülmesini sağlamak olabilir.


Özgünlükle hesaplaşmak, kendi geçmişizle bir bağlantı kurmamızdan değil, farklı perspektiflerden kendimize bakmaktan geçebilir. Kendimize ait bir mimarlık oluşturamadık veryansını bugün gayet anlamsızdır.




1BOZDOĞAN, Sibel

What's this?

You are currently reading Özgün(!?!) türk mimarisi at nosyopsis.

meta

§ 1 Response to “Özgün(!?!) türk mimarisi”

  • nomad says:

    http://nomadicsteppes.blogdrive.com/archive/97.html

    Çarşamba gününün yazısı benden.