Derrida, İstanbul Mektubu
Gitmeye başlayınca duramıyorsun, oradan oraya gitmek sürekli hareket halinde olmak iyi geliyor insana. Başka hikayelere karışmak, kendi hikayesine yeni aktörler katmak istiyor. Seyahati* hiç bitirmek istemiyor, o aradaki zaman başlangıç ile varış arasındaki gerilim kendini koruyor.
seyahat | GülS xiv | ~ Ar siyāḥat سياحة [#syḥ msd.] gezi < Ar sāḥa ساح dolaştı, serbestçe gezdi (= Ar sāḥat ساحة [#swḥ] serbest alan ) → saha |
Bu gerilimli alan öyle bulanıklaşıyor, öyle bir akış anına geliyor ki, zamanı kaybediyorsun. Zaman önemsizleştiği an gerçeklik yanılsamasını başlıyor. O yanılsama seni ayaklandıran, tanımlayamadığım kargaşada kaybolmanı sağlayan oluyor.
Ruhi Bey* gibi oluyorsun, önce yürüyor musun, yürümeyi mi düşünüyorsun bilmiyorsun. Ya da düşünmen daha sonra mı koyuluyor yola?
Bir hafta, on gün, yirmi gün, bir yıl..
Korkutucu son yaklaştıkça, yeni bir tanesi için umutlanıyorsun, içindeki arzu gitgide büyüyor.
Karıştığın hikayeleri hatırlıyorsun, anlamadığın diller, alışık olmadığın yüzler. Kendi kendine tahlil yapmaya çalışırken, ezberlerini bozuyorsun ki seyahat sende zaten bir Gregor Samsa efekti yapıyor, her sabah uyandığında, kendini başka bir şekilde buluyorsun.
O tüm efemeral anlarda elinden geldiğince tohumlar atıyorsun, korkunç son yaklaştığında tek umudun o tohumların yavaş yavaş toprağın üzerine çıkmasını beklemek oluyor. Bekliyorsun, ektiklerine uzaktasın, yeniden görmek istiyorsun, bulunduğun yerden örmeye devam ediyorsun.
Ben biraz gezdim, bunlar aklımda kalanlar, tohumdan saçılanlar, aklım dağınık gibi dursada, durulttu beni.
Seyahate devam etmek gerek,