Archive for 2009
tepeleştirme
14 Aralık 2009 Pazartesi § 1
mevsimsel döngüler
23 Kasım 2009 Pazartesi § 0
mutlu yıllar, iki kilo sanat versem alır mısınız?
5 Ekim 2009 Pazartesi § 0
mimarlık eğitimde nefes noktaları : “kayıtdışı deneyimi”
Sayı 33 Güz 2009
Syf. 83-84-85"
http://www.kayitdisi.org
Mimarlık Eğitimde Nefes Noktaları : “Kayıtdışı deneyimi”
YELTA KÖM
"Bulaşıcı olsun ya da olmasın, salgının bir tür tarihsel bireyselliği vardır. Ona karşı daha karmaşık bir gözlem yöntemi kullanmak zorunluluğu buradan gelir. Toplu bir olay olarak, çoklu bir bakış gerektirir; tek bir süreç, tekilliği, rastlantısallığı ve beklenmedikliği ile tanımlamak gerekir. Olayı ayrıntısıyla, ama çoklu algılamanın içerdiği tutarlılıkla da vermek zorunluluğu vardır: Kısmi olduğu sürece, bilgi belirsiz ve dayanaksız olacaktır, ana ve asıl olana ulaşmayacaktır gerçek oylumunu ancak görüngelerin kesişmesinde, bakışların kesiştiği yerde, bu ortaklaşa olayların bireysel ve tek çekirdeğini nihayet kıstıran, yinelenen ve doğrulanmış bir bilgide bulacaktır."
s.42 Kliniğin Doğuşu, Michel Foucault
Ayakları yere sağlam basan bir adamı, düşürmek zordur. Ancak bu adama onun yere aslında sandığı kadar sağlam basmadığını göstermeye kalkışmakla daha büyük bir zorluk içine girilir. Bu kriz anında devingen düzlemler üzerine inşa edilmiş bir sistemin üzerinde yeni hareket alanları araştırmak, yeni olanaklar sağlamak, yeni sularda yıkanmak anlık nefes noktaları oluşturur. Fakat bir çeşit solunum yetmezliği ile karşılaşmadıkça süregelen nefes alış verişlerimizi sorgulamaksızın sürdürür ve herşeyin izlendiğini, kayıt altına alındığını, bu düzenin bir gelecek oluşturmaktan çok, sabit ve değişmez tarihler üzerine kurulmuş olduğunun ayırdına varamayız.
Kayıtdışı böyle bir ortamda, bu bulanık sularda, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencileri ve öğretim görevlilerinden oluşan bir ekibin, bir orta bahçe toplantısında yeni solungaçlarını ararken ortaya çıkan bir oluşum. İçinde bulunduğumuz eğitim sistemine altenatifler üretmek adına başladı. Eğitim sisteminine karşı bir duruştan çok onun olanaklarını zorlayarak kendi içerisindeki potansiyelleri var olanın dışında kullanınca neler çıkabileceğini araştırmak üzere yola koyuldu.
2007 senesinde başlayan hareket, kayıtdışı01 tasarım haftası ile ilk etkinliğini gerçekleştirdi. İlk sene deneyiminde 12 farklı atölye yer aldı. Tema seçilirken güncel, tartışılan, sınırları tam konulmamış, disiplinler arası tartışmaya ve yeni açılımlara imkan veren nitelikte bir temanın belirlenmesi ve temaya ilişkin bir alt metnin kaleme alınmasına çalışıldı ve buradan hareketle , tema “yer(siz)leşme” olarak belirlendi ve kayıtdışı01 tartışmaları ve gece etkinlikleriyle de görünür olmaya başladı.
Kayıtdışı bir mimarlık okulunun -gelenekten gelen bir alışkanlıkla- iç içeliğini kırılmaz bir inançla reddettiği ve oldukça mesafeli durduğu disiplinlerle ilişkisini kurabilmenin yollarını aradı Sadece tasarım alanlarıyla değil, psikoloji, sosyoloji gibi sosyal bilimler alanlarında da atölyeler yer aldı.
“inter disipliner”liğin ağzımıza pelesenk olduğu bugünler de, yapılanlar amacından hayli uzaklaşarak neredeyse disiplinler arası mesafeyi arttırıyor, ötekileştiriyor. Hep bir öteki disiplinin varlığından bahsederken, kendimizi başka bir düzleme koyup oradan değerlendiriyoruz. Ortada dönüp duran etiket bulutunun farkında olmadan, kendi seçtiklerimizi yüceltiyoruz. Herşeyi ikiliklerle betimleyip, asıl yaratıcı olanın o med-cezir anlarında olduğunun farkına varamıyoruz.
Kayıtdışı . bundan hareketle ikinci senesinde tema olarak “liminal” (arada, eşikte kalma durumu) kavramını seçti. Liminal kayıtdışının matematiğini daha iyi anlatmaktaydı. Liminal alanlardaki potansiyelleri araştırmak, disiplinlerin arasındaki liminal bölgeleri keşfetmek kışkırtıcı olması açısından önemliydi
Kayıtdışı02'de artık alışıldık durumlar yıkılmaya, duvardaki çatlaklardan iyice içeri sızılmaya başlanmıştı. Tasarım haftası katılımcıları sadece mimarlık veya tasarım öğrencileri değil, kimyadan işletmeye değin bir çok farklı disiplinden katılımcı ile gerçekleşti .Bu durumun oluşmasında artık atölyelerin de farklı disiplinlerden olmaya başlaması da büyük etkendi. Organizasyon ekibi de artık sadece mimarlık öğrencilerinden değil başka disiplinlerden öğrencileri de arasına katıyordu.
Aynı temayı bir dans atölyesinin ele alışıyla, bir grafiti, bir moda veya bir mimarlık atölyesinin ele alışı çok farklı oluyordu, hem de içlerinde sadece modacılar, sadece dansçılar veya mimarlar olmayınca, pek alışık olmadığımız ürünler ortaya çıkmaktaydı.
Bir yandan da kimse kendini bir “üretim alanı”nın tek sahibi olarak görmemeye alışıp, var olduğu alanın farklı noktaları nasıl etkilediğinin farkına varıyordu.
Kayıtdışı'nın alamet-i farikası ise bu farklı noktalar arasında kurulan ağdan ibaretti. Bütün bu ilişkiler örgüsü , organizasyonun oluşmasında, işlemesinde ve belgelenmesinde en büyük rolü oynamakta. Bu kurulan ağ sayesinde organizasyonun kendi içinde verimli bir şekilde işleyişine tanık oluyoruz.
Ekibin organizasyonlarda atölyeler kadar önem verdiği başka bir konu da “tartışmalar”. Organizasyonun her günü bir moderatörün eşliğinde çeşitli tartışmacılar tema hakkında bir sunum yapıyorlar ve daha sonra bu sununun üzerine tüm salon tartışmaya başlıyor. Klasik panel, konferans anlayışının dışında, tabureler üzerinde sabah kahveleriyle beraber yapılan bu tartışmalar, üzerimizdeki konuşma gerginliği alıyor. Özellikle “konuşulmayan”, “tartışılmayan” koridorların bir anda fikirlerin sadece kafalarda kalmadan karşılıklı tartışılabildiği, özgürce ifade edilebildiği mekanlara dönüşüyor.
Koridorlardaki bu dönüşüm, elbette sadece katılımcılar veya öğrenciler tarafından farkedilmiyor. Mimarlık bölümü ve fakülte dekanlığı da bu dönüşüme ellerinden geldiğince destek oluyor, bu farklı açılımlara göz kırpıyor.
Bir yandan kayıtdışı, ismine karşılık , tüm etkinliği kayıt altında tutmakta ve arşivlemekte çok hassas davranıyor. Tüm atölyelerde organizasyon ekibinden birer kişi bulunuyor, günlük rapor tutuluyor. Kameramanlar ve fotoğrafçılar düzenli olarak etkinliği belgeliyor.. Etkinlik haftası boyunca her gün etkinlik gazetesi “kayıt(içi)” yayımlanıyor. Bu gazete, organizasyon ekibinin yürütücülüğündeki basın-medya atölyesinin katılımcıları tarafından hazırlanıyor.
Kayıdışı bir alternatif eğitim denemesi olmaktan, ya da “doğru eğitim yöntemi budur” iddiasından çok, her seferinde değişen bir salgın şeklinde yayılmaya niyetli. Farkettirmeden bulaşan, usulca içerdeki hücrelere işleyen, yokoluşunu bekler gibi gösterip, bir virüs gibi oradan oraya salınmak istemekte.
Her sene gittikçe yayılıp, doğru yöne doğru olduğunu sandığımız solunum sistemimizin yollarını karıştırıp, bambaşka kılcallardan dışarı çıkmak için uğraşacak, diğer vücutlara karışacaktır.
Eylemlerimiz devam edecektir.
"resurrection spaces in architectural education : kayıtdışı experience"
In this article the author discusses how to build a relationship between the formal architectural education and the informal situations about "instances of kayıtdışı". Kayıtdışı (off the record) is an informal collective which is created by the students and associate professors of Yildiz Technical University. A collective that tries to find different ways of seeping into the formal education by using its potentials and searches for the possible outputs when those potentials are used variously. In this context kayıtdışı organizes some events. The main event is the designweek which includes workshops, lectures, night events and parties that all related to a chosen theme. The first designweek organised in 2008 with the theme of “non-place”; and "liminal" as the second one. More than 400 participants, tutors and lecturers from different disciplines (sociology, architecture, urban planning, cinema, photography, computational art...) highlight the interdisciplinary side of kayıtdışı which makes it more significant. Kayıtdışı intends to break unicentral design penetration by transforming it into an epidemic which spreads underneath of our building habits. Our activities will be continued.
başlıyoruz
yaz rehaveti.
17 Eylül 2009 Perşembe § 0
beynime kazındı
2 Temmuz 2009 Perşembe § 0
bir manifesto denemesi : eylem/._eylemek
24 Haziran 2009 Çarşamba § 1
- Eylem aslolandır.
- Eyleme geçmek, ileriye götürür.
- Eylem sorgulatır, sordurur, sorar.
- Eylem sürecin sonudur, süreç ile devinir, eylem ile son bulur.
- Eylem hiçliğin son bulduğudur, gözle görülür, elle tutulan olandır.
- Eylem, üretimi gösterendir.
- Eylem ağızdan çıkandır.
- Eylem farkındalık yaratandır.
- Eylem dikkat çekendir.
- Eylem varolmayı hissettirendir.
- Eylem anlamlı veya anlamsız olabilir.
- Eylem kendini durduran, kendini yok edebilendir.
bu beni hasta ediyor
22 Haziran 2009 Pazartesi § 0
http://yeltakom.tumblr.com 'dan diğer parçalara göz atılabilir.
bu bir mimari projedir
blogyuvasi röportaj
10 Haziran 2009 Çarşamba § 0
bir porsiyon fetih lütfen
7 Haziran 2009 Pazar § 1
“İstanbul'un fethinin 556'ncı yıldönümünden Belgradkapı'da düzenlenen kutlamalarda, İstanbul temsili olarak fethedildi.
Fetihte görev alan yeniçeriler hücum marşıyla birlikte top atışlarının ardından "Allah Allah" diyerek surlara tırmandılar. Yeniçeriler temsili olarak İstanbul'u fethetti. Temsili olarak İstanbul fethedikten sonra tören alanındaki okulların ve askerlerin kortej eşliğinde geçişi yapıldı.
İstanbul'un fethinin 556'ncı yıldönümü kutlamaları kapsamında, Fatih Sultan Mehmet'in türbesinde de düzenlenen törende Kuran-ı Kerim okundu ve dua edildi.
Törene, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, 23'üncü Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Bülent Dağsalı ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir katıldı.
Törenin ardından Saraçhane'deki Fatih Parkı'nda bulunan Fatih Anıtı'na, İstanbul Valiliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Garnizon Komutanlığı ile diğer kurum ve kuruluşların çelenkleri konuldu.”
Bir televizyonun internet sayfasından alıntı
Bu sahneyi kurdurtan müsamere alışkanlığı mı?Yoksa “fetih[1]”in dayanılmaz cazibesi mi?
Türkiye tarihinin anlatıldığı okul kitapları hep yaptığımız fetihlerden, başımıza gelen işgallerden söz eder. Her fethedilen yerde bizim dışımızda bir işgal hikayesi yazıldığından kimse bahsetmez. Bir savaş tarihi öğreniriz sürekli, biz sürekli fethederiz.
fetih-thi
isim Arapça fet§
Bir şehir veya ülkeyi savaşarak alma.
Oysaki fetih'in düşündürttüğü sadece bir zafer değil, etimolojik kökenini arapçadan gelmekte. Fatah'a açmak, bir ülkeyi islam egemenliğine açmak. Savaşların dinler üzerinden yapıldığı bir zamandan söz edince bu doğru bir yaklaşım olsa da, bulunduğumuz konumdan duruma halen fetih diye bakmak doğru olmayabilir.
fetih/feth- |
|
|
| GülK, İrşad, Aş, YusZ xiv |
| ~ArfatH[#ftHmsd.]1. açma, 2. bir ülkeyi İslam egemenliğine açma<ArfataHaaçtı |
Bu ilişki tüm sorunsalın temelini oluşturabilirken aynı anda tamamen kaygan bir zeminde kendine yer bulabilir. Mesala İzmir'in kurtuluşu kutlanır, “gavur İzmir” tamamen arındırılmıştır(!). Oysaki İstanbul halen hazmedilmeyi bekleyen bir kenttir. Halen gavurdur, halen elde tutulamaktadır.
Böyle bir ortamda bir sahne kurulur. Tüm aktörler bu modellenmiş sahne içerisinde hiçbir yadırgama olmadan tarihsel konumlarını almışlardır. “Fetihte görev alan yeniçeriler hücum marşıyla birlikte top atışlarının ardından "Allah Allah" diyerek surlara tırmandılar. Yeniçeriler temsili olarak İstanbul'u fethetti.”
Sadece yeniçeri kostümü içerisinde olan değil, orda hazır olanların hepsi bir Ulubatlı Hasan rolünü kendilerine biçip izlemektedirler.
Bu piyes tek başına zararsız gözükse de, sokaklardaki onca afiş, duyuru, İstanbul'da yaşayanları tekrardan o surlara koşturuyor belki de, insanın kafasında şu soru oluşmuyor mu? Niye halen fethediyoruz ki burayı?
Burada fetih ile kurduğumuz ilişki kopuyor, tam tarihinden emin olamadığımız kurgulanmış bir günü yaşıyoruz. Kentin yöneticileri Fatih'in askerleri gibi bunu izliyor.
Sonra kentin orta yerlerinden birine yeni bir park yapılıyor, ortasına eliyle ileriyi gösteren bir Fatih heykeli konuyor. Demin bahsedilen piyesin dekorları kentin içine yerleştiriliyor, her an yerinden uçabilecek gibi olan heykelin gösterdiği noktanın bir fast-food pizzacı olması işin eğlencesine eğlence katıyor. Bu öyle oyun ki yarın birilerinin “O hep burda yapılan gibi pizzayı severdi, başkasını yemezdi” diyerek, pizzacıyı dolduracağını düşünmek pek hayal değil[2]. Zaten bugün yaşananların da pek farkı yok.
Belki kentin çok yaşlı olmasından kaynaklanıyor, sadece bu taraftan değil diğer taraftan nasıl göründüğü de önemli. Burdaki olay sanki bir Osmanlı böbürlenmesi değil, bir kenti sahiplenme böbürlenmesi, bakın bu benim der gibi.
Denizin karşı kıyısında da bu işler farklı değil, kendini Bizansla ilişkilendiren Yunanistan'da fetih günü televizyonlarda dertleniliyor, bu konudan bahsediliyor. Yunan halkının bir kısmı o günün keder ve acı getirdiğini düşünüyor.
İstanbul likit bir molekül gibi, tüm önyargıların, inşaa ettiğimiz herşeyin içerisine sızıyor, dibine iniyor, buharlaşıyor yukarı çıkıyor, içinde dolaşıp homojenliğini bozuyor. Bu yolda çarpıştığı herşeyle hiçbir zaman tamamen kopamıyor, ilişkisini bir şekilde sürdürüyor.
Aslında 1453'ten beri değil daha da öncesinden hazmedilemiyor İstanbul, üzerine üstlük 6-7 Eylül ve benzeri olaylarla traşlayınca[3] yutulması zor bir lokmaya dönüyor. Bu lokmayı yutamamanın bedelide 500 sene öncesini hatırlatıp, meşrulaştırma müsamerelerine sahne olmaktan geçiyor.
Bir bakıma bu sebepten modern Türkiye projesi Ankara'da sıfırdan kuruluyor. İstanbul çözülmenin başladığı yer oluyor, ezber bozuyor. Kimsenin sahiplenemediği bir kimliğe sahip oluyor, üstelik daralmıyor gittikçe, genişliyor, çeşitleniyor.
Buna rağmen halen kimilerine göre bu fetih bir çağı kapatıp bir çağı başlatıyor, oysa bu bir salyangozun bile umrunda olmuyor.
“-Peki, neden bir salyangoz?
-Neden olmasın? Ne fark eder?”
Adams Douglas, Otostopçunun Galaksi Rehberi : Hayat, Evren ve Her Şey
[1] Fetih'in dini içeriğine dikkat çekmek için üzeri çizilmiştir.
[2] Senyücel Sibel, “metin üzerine yazışmalardan”
[3] Yıldız Batuhan, “konu üzerine konuşmalardan”
çapraz okuma
24 Mayıs 2009 Pazar § 3
tebrik ediyorum
23 Mayıs 2009 Cumartesi § 0
"Açılış sonrası sınıfları gezene Kenan Evren, bir öğrencinin gözlüğünü almak istedi. Minik öğrenci ise gözlüğünü vermedi."
izmir'in denizle ne alakası var
15 Mayıs 2009 Cuma § 0
sanallık ve mimarlık
11 Mayıs 2009 Pazartesi § 0
çerveçeveye battım, kurtaran yok
30 Nisan 2009 Perşembe § 1
cevaplar
Öncelikli olarak Batuhan Yıldız'a cevaplar,
1- Etimolojik olarak oldum olası bilirsin sana çok güvenirim, geçen karşılaştığımızda söylediğim gibi, biraz yüzeysel ve üstünkörü bir ilişki kurma biçimi oldu “otorite” bağlantısı biraz daha derinleştirmek lazım.
2- Yazının ana fikrine katılmana gerçekten sevindim.
3- Zorlama kısmında haklısın, ama bildiğin gibi erken cumhuriyet dönemi araştırmam biraz yavaş gitmekte, tarih kitapları dışındaki yayınlara ulaşamadım. Dediğin gibi Demokrat Parti zamanından bahsediyoruz, ordaki durumu başka bir tarihsellik üzerinden değerlendirmek lazım, biraz zorlama olmuş haklısın.
4- “Neden Kayserili de Ermeni Mimar Sinan değil” kısmı, bunun üzerine biraz düşünüp, internet bazlı bir kaç araştırma yaptım ve daha komik şeylerle karşılaştım.
Vakti zamanında Mimar Sinan'ın mezarı açılıp kafatası ölçülmek istenmiş? Bu artık nasıl bir toplum biçimidir? Ne kadar çıldırmış olmalıyız ben kestiremiyorum. Bunun üzerine güzel bir Auster hikayesi yazılabilir, çünkü kafatasının şu an kayıp olduğu söyleniyor.
Linkleri burada,
http://www.arkitera.com/h15901-mimar-sinanin-kafatasi.html
http://www.hafif.org/yazi/mimar-sinan-in-kafatasi
Bunlarla beraber,
Cevap ve sonrasında Merve'nin verdiği cevaba gelirsek,
"nedenir bilinmez ama soyleme geregi duydum bir an..
yasadigi zamanlarda gidip sorsaydik mimar sinan'a: ne turkum ne ermeniyim ne de osmanliyim derdi.. cok cok yuksek ihtimal ile kayserili olarak tanimlardi kendisini.. nedeni de, tam olarak asla karsiligini veremeyen, milliyetcilik olarak turkceye cevrilmis ancak bu konuda buyuk yanlislar yapilmis nationalism teriminin henuz insa edilmemis olmasidir. onemli bir kisim tarihci bu terimin duygusal insani ya da refleksler ile ilgili oldugunu sert bir sekilde reddeder. tamamen insan yapimi bir enstitu oldugunu kabul eder..enstitu kelimesi pek hos gitmedi farkindayim ama ne diyecegimi bilemedim! ancak bu terimin yapilanmasi fransiz ihtilalinden biraz oncelere ama yayilmasi sonrasina denk duser. yani mevzu bahis mimarimiz muhtemelen bu konu hakkinda bir fikre sahip degildi! nerden nereye geldik! dedigim gibi bir tek bu noktada mudahale edesim geldi. bir de cok begendim iki yazinin da dusundurduklerini!"nationalism inşaası burda herşeyi açıklıyor,
ilginiz için ikinize de teşekkürler
kritik yazısı
25 Nisan 2009 Cumartesi § 0
biraz toparlama
19 Nisan 2009 Pazar § 1
Özgün(!?!) türk mimarisi
15 Nisan 2009 Çarşamba § 1
“Koca Sinan Süleymaniyeyi ve Edirnedeki Sultan Selim camisini ortaya koymakla bütün dünyaya Türk stilini ve Türk yapıcılık başarısını göstermiştir.
O çağa kadar Ayasofya gibi büyük bir binanın eşinin yapılamayacağına Türkler bile inanmamaktaydılar. Yeryüzünde Ayasofyadan çok daha büyük yapılar vardı...”
İlkokula Temel Bilgiler “Mimar Sinan”, Mayıs 1951, Sayı 119
Özgün olan birşeyden bahsetmenin zorluğu kaçınılmaz bir gerçek gibi karşımızda durmakta. Özgün olanın neden özgün olduğu, onu nelerin özgünleştirdiği gibi sorularla karşılaşmaktayız.
Özgün kelimesi ingilizcede “authentic” kelimesi ile karşılık bulmakta. “authentic” kelimesinin etimolojik geçmişine baktığımızda authoritative kelimesi ile karşılaşırız, yani otoriter, buyurucu, amirane. Bunun önemli bir kök olduğunu düşünüyorum. Çünkü eski yunan dilindeki authentikosa dayanan bu kelimenin anlamı, hakiki olan, orjinal kelimelerine dayanıyor. Burdan şöyle bir çıkarım yapmamız mümkün olabilir mi? Otorite ve hakikat ilişkisini böyle kurabilir miyiz?
Devlet-gerçeklik-millet arasındaki gerilim burda ortaya çıkmaya başlıyor. Batının etkisiyle kendi meşruluğunu ilan etme sevdası, o büyük ağaçta tek bir daldan daha öteye gitme isteği bu gerilimde ortaya çıkıyor. Zaten ortadaki ağaçta da pek bir dal yok ama, başka bir ileri gitme olamayacağı saplantısı bugün içi kurumuş ağacı beslemeye çalışıyor. Bir yandan ise ulus devlet inşaası ile biriken kimlik saplantısı tam olarak bu özgünlük meselesi ile karşılık buluyor. Batının yıllardır sandıklarında biriktirip artık sokağa atmaya hazır olduğu eşyalarını, bir telaşla biriktirmeye çalışıyoruz, hem de onların atabileceğini aklımızdan bile geçirmiyoruz.
Erken cumhuriyet dönemi ve sonrasında tutunulan durumun bunda etkisi söz konusu. Ulusal bir söylem oluşturma sevdası, şarkiyatçı batıya aynı yöntemde verilmeye çalışılan bir cevap niteliğinde olmakta. Farklı perspektifler oluşturamama, kültürün özgün olamayacağını bunun bir bütün olarak düşünülmesi gerekliliğini ortaya koyamama özgün türk mimarisi inancımızı desteklemekte.
Peki gelenekte olan bazı değerleri batı modernizmi kanalıyla keşfediyorsak böyle fikirlerden hareketle böyle birşey yaratmak için bunun kaynaklarını geleneğimizde aramak zorunda mıyız?1 Gelenek bu toplumun daima galeyana geldiği bir olgu.
Bu geleneği kuvvetlendirmek için gösterdiğimiz refkleslerden biri Mimar Sinan örneğinde görülmekte, hem de en küçük bireyden başlayarak 1951 yılında bir ilkokula destek dergisinde tekrar edilmekte “...bütün dünyaya Türk stilini ve Türk yapıcılık başarısını...”
Aslında genel geçer bir uslübün olmadığını kabul ederek işe başlamak lazım, en azından bu perspektiften konuya bakmak ve gelenekselleşmeye yüz tutacak arayıştan çok, üslup saplantısı olmayıp her söylemin bir üslup olduğunu idrak etmiş bir dünya tahayyül edip – ki böyle değil mi zaten?- olaya öyle bakmamız mümkün.
Özgün bir türk mimarisinden bahsetmek isteyen kesim, türklerin orta asyadan geldiğini, aslında “öz”lerinde yerleşmenin bir yeri olmadığını, yapı üzerine pek sözleri olmadığını daha iyi bilirler herhalde. İşin şakası bir yana, bu zihniyet iyice geçmişe dönüp orada daima tutanacak birşeyler aramayı doğurur ama karşı koyulması gereken yöntem yeni dallar inşa etmek değil, varolanların hepsini birden görüp bu durumun çözülmesini sağlamak olabilir.
Özgünlükle hesaplaşmak, kendi geçmişizle bir bağlantı kurmamızdan değil, farklı perspektiflerden kendimize bakmaktan geçebilir. Kendimize ait bir mimarlık oluşturamadık veryansını bugün gayet anlamsızdır.
1BOZDOĞAN, Sibel
ya tutarsa
6 Nisan 2009 Pazartesi § 3
http://www.melihgokcek.com.tr/yapamadiklarim.asp
son model çözüm rehberi
31 Mart 2009 Salı § 0
*Uzun süredir kafa toparlayamama derdindeyim, yine ham bir şekilde bir yazı koyuyorum, böyle yapmadıkça yenisini yapmak için bir adım öteye gidemiyorum.
Köy dendiğinde kafamızda oluşan gün geçtikçe değişiyor sanki, o artık gitmesek de görmesek de bizim olan köy değil, zaten bunun mümkün olmayışı da ayrı konu. İki kutuplu düşünce sistemiyle köyün karşısına kenti koyduğumuz sürece orda bize ait bir köy olması gayet doğal.
mahal | GülK, DK xiv mahallyer | ~ Ar maHall [#Hll iz/m.] çözme yeri, durma veya konaklama yeri, konak, durak < Ar Halla çözdü " hal2 |
"çözme yeri"nin altını çizmek lazım, bir mahale yerleşiyoruz, tahayyül edeceğimiz, ellerimizle kuracağımız bir çözüme ulaşmak için.
53. Venedik Bienali
12 Mart 2009 Perşembe § 0
53rd Venice Biennial
The Pavilion of Turkey 2009
Artists: Banu Cennetoğlu, Ahmet Öğüt
Assistant Curator: Nazlı Gürlek
Commissioner: The Istanbul Foundation for Culture and Arts
http://venicebiennial-turkey.org/tr.html
http://www.nomad-tv.net/basak_senova.html
http://www.banucennetoglu.com/
Archives
Followers
Categories
- 19 ocak
- 2008
- adalet
- ankara
- annie hall
- arkadaşlar
- arkitera
- barış manço
- bayram
- belediye
- bienal
- bitirme
- blogyuvası
- boş zaman
- burs
- cevaplar
- cinayet
- çerçeve
- çözülme
- dağ
- darbe
- deniz
- derrida
- difüzyon
- dijital
- diploma
- dubai
- durum
- easa
- edebiyat
- eğitim
- ekol
- ekoloji
- eskiler
- etnisite
- everybody's gonna be happy
- eylem
- eylem eylemsizlik şiddet dokun
- faşizm
- fetih
- fiziksel çevre
- fotoğraf
- freelance
- gayrimenkul
- geçmiş
- green grass
- güncel sanat
- haber
- hamile
- hello my love
- herman hesse
- hrant dink
- ıssız adam
- ilgi alanı
- ilk yazı
- insiyatif
- istanbul
- iş
- izmir
- jöle
- kayıtdışı
- kent
- kentlesme
- kill
- kisisel
- kişisel
- kişisel yönetim
- koleksiyoner
- konut
- köy
- kritik
- kutsal
- le corbusier
- love
- manifesto
- mektup
- meşruiyet
- mimar
- mimar sinan
- mimarlık
- mimarlık eğitimi
- modernizm
- morrissey
- moskova
- mountanization
- müzik
- my spirit of adventure is you
- nosyopsis
- nurse
- oyun
- öteki
- özgün
- özgürlük
- pekin
- personal
- plak
- politika
- proje
- rapor
- röportaj
- salgın
- sanat
- sanat grupları
- seçim
- sehir
- selanik
- sevgi
- seyahat
- sinema
- siyaset
- şiir
- tasarım
- tebrik
- temsil
- temsiliyet
- tepe
- toplum
- töre
- travel
- türk
- türkiye
- üretim
- venedik bienali
- what is love
- whw
- woody allen
- yanılsama
- yeni
- yolculuk
- zamanmekan